/r/turkishpoem
Bu subreddit amatör veya profesyonel şairlerin şiirlerini paylaşabilecek mecra arayışına son vermek amacıyla oluşturulmuştur. Arkanıza yaslanın ve şiirlerimizi okumaya başlayın, ya da siz paylaşın beraberce okuyalım.
Türkiye'de şiir yazmak için içinde bulunabileceğiniz subredditi.
Şiirler alıntı olamaz. Düzgün bir Türkçe ile yazılmak zorundadırlar
Subredditimizde keyifli şiirler dileriz...
/r/turkishpoem
Bir şiir vardı. şair sevdiğine eğer bir gün seni sevmiyorsam sana yazıklar olsun gibi bişey diyordu. tam böyle demiyodu ama demek istediği “eğer bir gün sevgim sana azaldıysa suç senim çünkü başka hiçbir şey sana olan aşkımı azaltamaz” gibi bişeydi.
Gözlerimi oyup çıkarın çeperlerinden
Köpeklere bırakın yesinler cesedimi
İstemiyorum bu cehennemde durmak
Yaşadığım her an kor alevle tutuşmak
Varlığımda bu hayatın izi kalmasın lütfen
Bırakın sessiz karanlığın içinde kaybolayım
Bu hayatın özü sürünüp pisliğe batmakmış
Kirlerimden arınmak için terketmem lazım
Doğarken bilinç denen parazitle lanetlendim
Hiç anlaşılmayacak olmayı anlamak zordu
Kalabalıklar yalnızlığı gizlemeye çalışsa da
Herkes kendi kalbinde yalnız yaşayıp ölecek
Umut en aldatıcı ve kötücül zehirmiş meğer
İnsana yaşama isteği veren bir aldatmaca
Sahte vaatlerle daha fazla acıya gömülmek
Umutlarımı halatıma sarıp kendimle astım
Bak gidiyorsun işte bir tren garında,
Bak, işte gözlerinde gidiyor yanında.
Saçlarına bak bir de, onlarda cebinde,
Bilhassa gidiyorsun işte bu tren garında.
Elbet yosunlu hayatımda bir zerresin,
Hepsinden öte, benim kendi içimdesin.
Biri gelip söylesin, ölüler konuşamaz desin,
Bir ceset hayatımın merkeziymiş, bilirsin.
Kar yağdırıyor göz yaşları, siliyor izlediğim izleri,
Ben nereden bulurum yolumu, kalbindeyim bir zemheri
Bir alim tutar mı elimden, gösterir mi bana trenleri?
Yeşerir o zaman içimde seni bir daha görme ümitleri.
Ne ara ayıp oldu özlemini söylemek?
Belki de bu uğurda nice kalemler bitirmek.
Arıyor işte insan bir müptezel misali,
Ne garip şeydir bu, bir insanı sevmek.
Bak işte duyuluyor kış misali özlemin buralardan,
Hissedersin iliklerine kadar, bana en uzaklardan.
Söyle bakalım, takvimde bu gün yılın kaçıdır?
Öğren, sende benim gibi geçen yazların burukluğundan.
Ne ara zorlar olduk kendimizi iyi olma hususunda?
Ne ara yer olduk kendimizi beğendirmek konusunda?
Belki de ölmeyecek kimse bir toprak bozması aşk yolunda,
Ama hepsi duyacak "İyi bilirdik" seslerini ardında.
Eskiden konuşurdum etrafta "aşk ne güzel iş" diye
Şimdi sövme vaktidir, bu lanet kimden hediye
-Dilimden eksik olmayan küfür, sana edilmiş her küfür-
-Cennetimden çıkma bir günah ki bunu da bari sen düşün-
Yanlızlığın bitirirdi beni sen gittikten sonra
Özlerdim seni her kafamı yastığa koyduğumda
Beklerdim dönmeni, bulamazdım seni mısralarımda
Zormuş aslında unutamadım seni, özür dilerim
Benim manzaram sendin, etrafı sükûnet sarana kadar
Hiç bir şey kalmadı hayatımda anılarım dışında
Rüyamda görmeyi umardım her gece
Gelemiyorsun artık yoksa küstünmü bir gece
Yaşayacak bişey kalmadı artık , eskiler dışında
Özür dilerim yapmadıklarım, yaşayamadıklarımız için
Onca yıl onca sene ben sensiz nasıl yaşadım? Kollarında uyumadan nasıl rüyalar gördüm. Senin saçlarına dokunmadan nasıl hayal ettim cenneti Anlam veremediğim bu hayatı nasıl yaşadım. Seni buldum evet ama ben sensiz nasıl yaşadım?
Soğuk yaşadığım en soğuk şehir burası Hemde sessiz hayat yavaş ilerliyor Kimsenin acelesi yok Canlarını sıkan bir trafik yada iş gayesi Bunların hiçbiri yok sadece sessizlik var. Issızlık yalnızlık var boş sokaklar Parklar bile boş çocuk sesleri yok. Neden bu kadar överler böyle anadolu şehirlerini. Yada bu kadar seviyorlarsa neden yaşamazlar. Neden her şiirlerinde över Anadolu'yu bu İstanbul'lu şairler. Çünkü yaşamadılar bu boş sokaklarda, gezmediler ter kokusu olmayan dükkanları Şimdi anlıyorum, anlıyorum seni benim çilekeş anadolum Sen yaşayana cennet yaşamayana da cennet ama sonradan gelene cehennemsin
Mutluluğa Ulaşmak Zor Gelir Tabi,
Tüm Dünyanın Yükünü Tek Başına Kaldırmak
İşkence Gibidir Veryansın İşitmeye Katlanmak
Bu Yaşta Destekten Sevgiden Aciz Bırakılmak
Yazgıda Mahkum Edildiğin Dışlanışla Sarsılmak
Değerini Sorgularsın Milyarlık İnsanın Arasından
Tek Farkın İzlemekti Dünyayı Bahtszılıktan
Zor Günlerinde Bile Elini Tutacak Kimsenin Olmamasından
Ölümü Düşledin Kurtuluş Misali Bu Karanlıklardan
İçinde Bitmeyen Bu Hüsranın Dikenli Zincilerinden
Sorgular Olduk Yokluklarını Tüm Gidenlerden,
Yoksun Bırakıldık Düşlerimizde Medetlerden
Görüşün Mahiyatı Olmadığı Sahte Neticelerden
Varlığın Görünmez Kılındığı Bu Zevallarden
Bir Dalga Bitti Derken Daha Büyüğü Gelmekte
Bitmiyor Savaşlar, Bu Haksızca Aşağalanmalar
Düzelmiyor Vicdanlar Buzdan Bile Soğuk
Eksilmeye Başlar Herkes Umutlarınla Beraber
Kimseye Güvenmemek Oldu Edindiğin Kariyer
Vefaya Bağlanmak Hayallerine En Büyük Bariyer
Sonuna Kadar Savaç Çünkü Hedeflerin Sana Bi Yaver
Paralayan Yıldızlar Bile Sönmeye Başladı Aniden
Bir Cinnet Yuvasındayım Sanki, İsmi Yalnızlık
Ve Bu Sadece Zirvediklere Farklılık...
Sanki tırnaklarımı çekiyor yoksulluğun,
Deliksiz bir müzik gibi işliyorsun ruhuma.
Aklıma geliyor bu şehrin her bir köşesi,
Ama hangi köşesindesin bilemiyorum ya...
Sanki ömrüm geçmemiş gibi bu sokaklarda,
Öylesine yabancı geliyor ki, bilemezsin.
Hey zaman, nereye? Beni unuttun burada!
Darmadağın gövdemi nasıl bırakırsın burada?
Korkuyorum; her şey yaşanırken görememeyi,
O mahlukatlardan tiksinsem de uzaklarda ölmeyi.
Yediğim ekmeğin kırıntıları cam oluyor sanki,
Yerdekiler ayağımı delik deşik ediyor.
Midemdekiler ruhumun her yanını çizik etmiş bile;
Hangi faraş, kürek koşar ki yardımıma?
Koşsa bile kalkabilir miyim yerimden?
Oturdum Boğaz’daki bir banka,
Görüyorum; oradasın işte karşı yakada.
Düşersem şuracıkta, tutar mısın ellerimden?
Bulutları yarıp da gelir misin uzaklardan?
Hak eder miydim dirilmeyi o vakit, yahut
Bir kez olsun daha tutabilmeyi ellerini?
Kulaklarımı donduruyor bu hançer bozması soğuk,
Kalleş kar tanesi yakıyor aciz suratımı.
Rüzgâr yalıyor birbirine girmiş saçlarımı;
Ay ve yıldızlar yağıyordu gök kubbeden.
Şu dağın tepesindeki çobandan fedakâr mısındır?
O, emzirip can verirken kardelenleri kavalıyla,
Notaları vitamin olurken toprak anaya...
Tek aşkı ona zimmetli olan 500 candır onun.
Etrafımda 20 katlı lahit misali evler,
Sanki uzanacak gök kubbeye çatıları.
Tokalaşırlar geçen her emir kulu bulutla;
İnsan nasıl yaşar binbir türlü umutla?
Şimdi gözlerim bulanıyor kendi evimin balkonunda,
Görüyorum; var orada benim gibi bir uykusuz daha.
Saati görmez misin? Aklı deli, kanı sakin adam,
İşin yok mudur benim gibi gelmeyecek yarınlarda?
Evinin dışı kireç sıvalı, mor gözlü adam;
Git koy yastığa artık, uğultularla doku kafanı.
Okuma artık şu kitabı ortasından, sonundan.
Zaten bilmez misin bu hikâyenin sonunu?
Adam ölür; kadın gelmez bile mezarına.
Adam bir elveda demez, kadın da kollamaz bu vedayı.
Yahut adam bakmaz ardına bile;
Kadın gider, kıyar kendi canına.
Bu da böyle bir gece işte...
Ne mısralarım güzel olur bu havada,
Ne ruh denen büyü rahat bırakır aklımı,
Ne de sen dürtmekten bıkarsın bu ruh-u mabedi.
Yorum ve öneri bekliyorum
Aşk üç evreden oluşur zannımca.
Birinci aşamada bir kadına aşık olursun.
Görmez gözün başkasını, anlam bulmaz onsuz.
Nefes almaz ciğerler, onun kokusu olmadan.
Benzetirsin güllere, güllerin ömrü uzar gibi gelir.
/
Sonra pişman olur insan aşık olduğuna.
Çağırsa yine gider eteklerine tıpış tıpış.
Tüter burnunda her ana, burnundan pişman olur.
Gözleri bulutların işini çalar, gider bulutlara söver.
Aklı onu sayıklar, fotoğraflardan kaçar istemsizce.
/
Sonra tekrar aşık olur insan,
Yanlış anlamayın, bir kadına değil ha,
Aşkın kendisine aşık olur, aşık.
Anlam bulur sahte mızlaklı ilmihalden.
Kadınları görmez gözü, aşkından başka.
Anlar insan o anlarda aşkın güzelliğini.
/
Gözünü açar, şaşar her insana.
Bakar onların vasfındaki zayıflığa.
Aşksız nasıl yaşar insan der,
Sonra bakar ruhunun gözüyle onlara.
/
Bazıları bir kadına aşık olmak ister,
Bağlanmak ister birilerine gönülsüzce.
Bazıları da umarsızca bir yalnızlığı ister,
Alışmıştır unutulmaya, ölüler gibi.
/
Bazılarının heybeler dolusu hayalleri vardır,
Asla gerçek olmayacak cinsten.
Bazılarınınsa ruhu boşalmıştır dibine kadar,
Bir daha dolamayacak, nemlenemeyecek kadar.
/
Bazılarımızı burada tutan hiçbir şey kalmamıştır,
Sorgular hayatını, uyutmaz kafasındaki tilki.
Bazılarımızı o hiçlik tutar hayatta anlamsızca,
Kandırırlar kendilerini, alışmış gibi yaparak.
/
Bazılarımız şevkle uyanır sabahlarımıza,
Onu yarın peygamber mucizesi bekliyormuşçasına.
Bazılarımız uyumak bile istemez; şişer gözlerinin altı,
Tatmıştır pis tadını aynı sabaha uyanmanın.
/
Bazen insan sevdiklerini hiç bırakmak istemez,
Bir daha bulunamayacak bir fırsat gibi bakar onlara.
Bazense sadece siktir olup gitmek ister,
Sadece gitmek istediği için, anlamsızca.
Güneşimi Solduran Tek Gölgem Oldu İhanet
Verdiğim Değeri Zedeler Dostluğun Sancısı
Ateş Kadar Sıcak Fakat Güneş Kadar Uzakta
Tüm Mesafeleri Harap Etti Bir Gecede Aniden
Aklına Doğar Anlarsın, Başkasıyla Seyrederken
Sırtındaki Bıçaktı Bağının Olduğu Tek Yakınlık
Suç Kadar Ağır Bir Cezaydı Güvenç Terazisi
Öfkemi Kasıp Kavuran Dipsiz Kuyunun Felaketi
Bu Hayat Senin, Açacağın Kapılar Tercihlerin
Aldığım Her Bir Karar Yoluna Pusula Çizmekte
Elde Ettiğin Doğrulara Boğarsın Tüm Yanlışları
Her Canlının Anatomisinde Yazılıdır Düşlemek,
Has Yetinçlerine Kısıt Örmekte Her İnsanoğlu
Bağlı Kalır Görülmemiş Özelliğine Keşkeler
Tüm Günahlarımızla Öğreniriz Has Doğruları
Sorgular Oluruz Varoluşun Bir Manalı Dallarını
Maziden Alıntıdır Aslında Neticemizdeki Seviye
Sen Göremesen de Hatalar Çıkardı Yeryüzüne,
Asıl Doğruların Anahtarını Yani Bu Benliğimize
O Yüzden Şikayet Etmek Keşke Demek Gibidir
Artık Lütfen Geçmişin Bir Aynan Olduğunu Hatırla
Ve Ona Bir Sırt Çantası Misali Sahip Çık Nolur
Unutmak Ve Bakmamak Zıt Kavramlar Bilirsin
Yani Hangisi Doğrudur Bu Tarafını Sen Seç
Dikenli Satırlar Örüldü Kanlı Sayfalarıma
İnandığım Başarılar Eşlik Etti Kanlı Yaralarıma
En Büyük Anahtar En Güçlü Silah İçindeki İnanç
Bu Yüzden Gülümse Ve Tüm Bu Acılara Poz Ver...
Kararmış Bütün Ruhlar, Solmuş Bütün Umutlar
Sarmış Hayatımın Dört Bir Yanını Kara Bulutlar
Yakın Sandıkların Senide Dünyadan Soyutlar
Buz Gibi Donmuş Yürekler, Bitmeyen Izdıraplar
Sorunların Hayatıma Sapladığı Bütün Sancılar
Gerçeklikten Soyut Kalmış O Kurulan Hayaller
Hayatım Acılara Süslenir, Ruhum Zifiri Karanlık
Epey Zordur Olamayan Mutluluğu Var Etmek
Bu Saçma Düzen İçerinde Hayatlar Çürüyor
Yaşlarımız Büyüdükçe Heveslerimiz Küçülüyor,
Dünyanın Bütün Bu Karanlığı Üzerime Çöküyor
Dikenli Parmaklıklara Çevrili Soğuk Bi Hapisane,
Dostluklar Biter Geriye Sadece Hatıralar Kalır
Tüm Cevapsız Kalmış, Aklı Karlayan Bu Sorular
Ne Kadar Sürer İçimde Biriken Özlemin Ateşi ?
Tüm Felaketi Başlatan Asıl Canavardır İnsanlar
Bahtsızlık Devamlı Benliğime Yapışmış Vaziyette
Tüm Izdırabın Öz Nedeni Dünyada Var Olmak
Kararıyor Bütün Işıklar, Artıyor Tüm Çığıklar
Kimsenin İşitemediği O Dinmeyen Yalvarışlar
Keder, Cinnet İçinde Geçiyor Bütün Günlerim
Yaşam Boyu Tüm Dertler Yakamdan Kopmaz
Aklımı Dürten Bu Bitmek Bilmeyen Düşünceler
Görünürde Bir Kurtuluş Yolu Bulamamaktayım
Sahte İnsanların Yalanlarına Bulanmaktaayım
İnsanların Gözünden Çöp Olarak Anılmaktayım
Eski Bir Eşya Gibi Bırakalım Atılmaktayım
Devriliyor Bütün Sorunların Hepsi Üzerime
Ruhum Simsiyah Sanki Karanlığa Boyanmış
Çoğalıyor Sorunlar, Azalıyor Tüm Umutlar
Hayatım Derletlere Boğuşmaya Kutsanmış Hayatım Bitiyor
Belki Bu Aldığım Son Nefestir
Sorunlara Tıkandım Ve Soluyamaz Olmaya Başladım
Boğan Sıkıntılar Arasında Asılı Kaldım
Sanki Sonu Olmayan Bir Kabusa Dalım...
Gereksiz bir uyku ve ölüm isteği var üstümde.
Hedefime ulaşırsam döner mi dünya en derinde?
Ben görmedikten sonra dönse, kaç yazar peki?
Ya da ağlayanım olur mu ardımdan bir sevilen misali?
Hepsi "İyi bilirdik." demeyecek mi en sonunda?
/
Sanki aklımın mürekkebi bitmiş gibi.
İçim eskisinden daha coşkun ama kağıdım,
Bir o kadar benden ümidini kesmiş ve suratsız biri.
Bir dakikalığına kalemim kağıdıma sürülse,
Ya da gözyaşlarım denizlerden kaçmaya çalışmasa...
/
Sanki bu ur çantasını toplayıp da gidiverecekmiş gibi.
Elimde olsa, ilk fırsatta bir avluya bırakırdım yaşımı,
Sanki her şeyden çok kendisi benim değişmiş gibi
Ama istemiyorum, yakmasın başka bir Müslümanın başını.
Gözlerim yanıyor bu aksi soğuktan,
Yaşlanıyor istemsiz, belki kaçak duygudan,
Belki de mazinin vefasız bakışından,
Ya da sadece aşka olan özlem pınarından.
/
En güzel şiirleri en asi duygular yazar.
Ölüm çıkar heybetiyle, başlık olur.
Aşk gelir güzelliğiyle mısralarıma ahenk olur.
Ama özlem gelir, hepsini unutturur tek mısrayla.
/
Ölümün pervasız korkunçluğu,
Bir karanlık orman gibi gelir ruhuna.
Aklın karışır, kalbin tökezler her anına.
Sonra toprak gelir aklına,
Tabutundan sızacak olan toprak.
Her zerresiyle gülden bozma bir sevgili,
Ama tümüyle bakanların asıl özlemi.
/
Aşk çıkagelir hayatının bir anında.
Bilmeyen kapılıverir rutubetli kokusuna.
Bir güzel uğruna "ölürüm" dersin belki de.
Sonra bir bilmiş olursun uğrunda.
Şiirler yazar, laflar söylersin güzelinden.
Şarkılarda tercümanını bulursun, dinlersin.
Ermiş olduğun vakit anlarsın yolunda:
Güzel olan güzel değil, aşkın kendisidir.
Siliniverir o güzel bir anda nazarından,
Anlarsın insanlığın sığlığını, bakışlarından bakışlarına.
/
Sonra bakasın gelir maziye,
Mutlu olduğun derme çatma maziye.
Özlem duyarsın geçmişindeki bahçelere,
Anlatasın gelir yolculuğunu her gördüğünde.
Baktığın fotoğraflar sana aşkı vermez.
Dinlersin sesini içine, en ufak coşku vermez.
Bakarsın saçlarına, sana denizin dalgasını vermez.
Bakarsın gözlerine, sana geleceği vermez.
Ve bakarsın ona, sana özünü bir türlü vermez.
Sana yetmeyen kağıtlar bir çarşaf oluverir.
/
Bakarsın maziye tekrardan,
Mutlu zamanları özlersin içinde:
Bisiklet bindiğin zamanları,
Sokakların sesli curcuna zamanları,
Herkesin nazarında kardeş olduğu zamanları,
Ülkünün olmadığı zevkli zamanları.
/
Bakarsın geçmişinde hiçbir şey değildir aşk.
Bugünün zaten hiçbir şeydir yeni doğmadıysan.
Kayboluverirsin içinde mazinin gölgesinin.
Bir toprak olur, yutar seni.
Bir bulut olur, amansızca ıslatır.
Aciz bir çiçek gibi besler seni içinde.
/
Bu sefer de ölümü, aşkı, özlemi siliveren bir şey çıkar.
Aşka olan mütemadi özlem müsvettesi.
Bir anda bir o kalır bakışlarında, diyişlerinde.
Tükendi kalem, sustu kağıtlar sanırsın.
Bir türlü içini dökemezsin lafların dansına.
Sonra anlarsın: bilmediğin şeyi nasıl yazarsın?
Çekmecede duran eski yer bezlerini atma vakti geldi.
Soğan ve patateslerin alt çekmecesinde,
Henüz kullanılmamış, beşli paket mikrofiber bezlerle sıkış tepiş,
Bordo, beyaz, mavi, çini,
Post modern boşluklu çizgiler ya da nar çiçeği motifleri.
Çocukluk anılarım uyanır nereye koyduğumu bilmediğim mutfak tartısını ararken.
Çıplak küçük ayaklarımla, yer sofrasında, bir yer bezinin üstüne oturuyorum,
Büyük dededen kalma ceviz ağaçlarını Günlük ucuz kazançlarına alet eden uzak kuzenlerin dedikodusundan sıkılıyorum,
Tek tük dökülmüş beyaz ekmek kırıklarına takılıyor gözüm,
O kırıntıları ayıklayıp ağzıma atarken,
Yer bezinin de zayıf iplikleri parça parça gidiyor mideme.
Gelişme çağında, günlük kalorimi tamamladılar belki de, kendi parçalarıyla.
Şimdi ise düz beyaz, silik altın işlemeli misafir masa örtüleri aldı yerlerini.
Püskülleri dökülmüş siz yer bezleri gibi götümün altında değil, masaların üzerindeler.
Sınıfsal bir görmemişlikle,
Salonda, başka bir çekmecede,
Köylülüğünüzle kirlenmeden ramazan sofralarını örtmeyi bekliyorlar.
Siz nadiren,
mayalanan bir hamuru güneş ışığından koruyor,
Ya da köyden gelen kuru yufkaları örtüyorsunuz.
Şehir sizi yendi.
Gitme vakti geldi,
Köyünüze…
Göz gözü görmüyor havada müthiş bir sis
Pamuk gibi buharın ardında geçmişten bir iz
Canımı yakıyor siyah ve bulanık simasıyla
Oyunlar oynarken birden bana bakıyor kin kusarcasına
/
Bakmayın bana ben yıkmadım sizi anılarım!
Beni böyle kılan kaderin aksine ben suçlu sayılanım
Fark etmez misiniz sizi görmek için sisi hiç beklemedim
Her gece konuştum sizlerle bir gün bile teklemedim
/
Şimdi ne haddinize benden intikam almak
Size düşer artık o kadının yakasını tutmak
Mavi güller açar onun her gün bahçesinde
Hâlâ aynı neşesi iğneler beni yatan çehresinde